27 Kasım 2015 Cuma

Tozlu raflardan efsanevi bir film; Zodiac!

 Harika bir filmi sıradan filmlerden ayıran birden fazla özellik var bana göre. Eğer bu özelliklerden bir kaçı kaliteli bir şekilde bağlanarak bir araya gelirse karşımıza tartışılamayacak bir film çıkar. Her ne kadar değeri bu zamana kadar tam olarak bilinememiş olsa da Zodiac, bu kategoride bir film. Peki Zodiac ‘ı harika yapan bu kriterler neler? Yazıma bunları açıklayarak başlayacağım.


 Bir filmi izleyici için izlenebilir kılan ilk etken tabii ki filmin konusunun ilgi çekici olmasıdır, bunun yanında konunun filmin türüyle de yakından ilgili olması gerekir. Genel bir yargıya varmak istemiyorum ama film izlemek isteyen bir topluluğun karşısına geçseniz ve elimde bir seri katil / dedektiflik filmi var deseniz çoğunluğun bu filmi izleyeceğine eminim. Eğer cümlenizin sonuna film oldukça gizemli diye ufak bir ekleme yaparsanız ilgililerin sayısı bir hayli artacaktır. Zodiac ilk artısını buradan alıyor fakat bu etken filmi sıradan film yargısından henüz kurtaramıyor.
Evet karşınızdaki toplulukta hala bu filmi izlemeye karşı çekingen tutumlar sergileyen kişiler var. Film hakkında vereceğimiz ikinci bilgi ; “Film gerçek bir yaşam öyküsünden yola çıkılarak hazırlanmış ve filmde bahsedilen seri katil Amerika ‘da senelerce yakalanamayan ve şifreleri ile tüm yargı sistemi ile dalga geçen oldukça meşhur bir seri katilmiş.” olursa emin olun topluluğunuzda artık bu filmi içten içe merak etmeyen kimse kalmayacaktır. İşte Zodiac ‘ı harika bir film olmanın eşiğine getiren ikinci özellik de bu bana göre.


 Durun durun daha bitmedi. Fight Club ‘ı, Se7en ‘ı izlemiştiniz değil mi? Filmin yönetmeni bu filmleri de yönetmiş olan David Fincher dediğiniz an sanırım birkaç aykırı kişi hariç herkesi bu filmi izlemeye ikna etmiş olmalısınız. Gerilim ve gizem dolu filmlerin ustası diyebileceğimiz David Fincher ‘ın gerçekten yine harika bir iş çıkardığını filmi izlerken rahatlıkla anlayacaksınız. Bu bilgiye filmin oyuncu kadrosunda Robert Downey Jr. , Jake Gyllenhaal, Mark Ruffalo ve Dermot Mulroney gibi isimlerin olduğunu da eklediğimiz anda harika bir filmi tasvir etmiş oluyoruz tam olarak.
Tabii ki tüm bu özellikleri barındırdığı halde güzel film yakıştırmasının bile yanına geçemeyen filmler de gördü bu gözler fakat bu durum Zodiac için geçerli değil. Karşınızda oldukça akıcı, kaliteli bir kurguya sahip, kahramanlarımız ile birlikte katili bulmak için ekran başından mücadeleye katılacağımız bir film bekliyor. Dipnot olarak filmin oldukça uzun olduğu bilgisini vereyim, planlarımızı ona göre yapalım. ( 157 dakika)


 Bu yazı ile birlikte Zodiac filmini anlatmanın yanında, harika bir film nasıl olur adlı bir çalışmayı da tamamlamış oldum sanırım. Aslında biraz da pazarlama temalı bir yazı oldu. Neyse size şimdiden iyi seyirler diliyorum.

 IMDB oranı : 7,7 / 10


 Benim notum : 8,2 / 10

31 Ekim 2015 Cumartesi

Red Lights

 Uzun zamandır izlediğim filmler ile ilgili yazı yazmıyordum. Seçim gününü beklediğimiz bu gece için istemeden de olsa göndermeli bir filmi şimdi sizler için yazıyorum. Karşımızda ; Red Lights.

 2012 yapımı Red Lights filmi aslında bünyesinde Cillian Murphy, Robert De Niro gibi büyük oyuncuları barındırsa da arşivlere kalbur üstü bir film olarak geçti. Ancak bu kalbur üstü betimlemesine bir parantez açmak gerekiyor. Red Lights çoğu kalbur üstü filme nazaran izleyicinin ilgisini daha çok çekecek ve merak uyandıracak bir film. Bir de beklenmeyen bir finali eklersek bana göre sıradan filmlerin bir basamak önüne geçiyor.


 Kadrosunda Robert De Niro, Cillian Murphy, Sigourney Weaver gibi büyük oyuncuları barındıran Red Lights için uzun bir yazı çıkarmak oldukça zor. Bunun sebebi sizlerin filmi daha heyecanlı izleyebilmesi için çünkü spoiler vermemek çok güç. Dolayısıyla yazımı filmin konusunu anlattıktan sonra noktalayacağım. Umarım bu filme bir şans verirsiniz.


 Filmimiz doğaüstü güçleri olduğunu iddia eden medyumlar ile bu medyumların sahne arkalarında kullandıkları yanıltıcı sistemleri açığa çıkarmaya çalışan araştırmacılar arasındaki savaşı bizlere yansıtıyor. Medyumlar arasında efsane olarak sayılabilecek fakat son 30 yıldır ortalarda gözükmeyen Simon Silver ‘ın sahne performanslarına ve medya önüne tekrar çıkması ile araştırmacılarımızın verdikleri mücadele de farklı bir boyuta geçiyor. Üniversite bünyesinde araştırmalarına devam eden Tom Buckley ‘i ve bizleri birbirinden ilginç maceralar ve gerilim dolu dakikalar bekliyor.

 Seçim gününü beklediğimiz bu geceye ince bir mesajla yakışacak bir film Red Lights. Beklemeden ekranların başına geçin derim.

IMDB oranı : 6.2 / 10

Benim notum : 6.5 / 10

8 Ağustos 2015 Cumartesi

Harika bir yolculuk filmi : One Week !

Hayatınızda bir maceraya atılacak cesareti hiç bulamadıysanız, size azda olsa cesaret aşılayacak bir film önerim var ; One Week. 4. Aşamada bir kanser hastası olduğunu öğrenen, son derece normal bir yaşama kısılıp kalmış büyük hayalleri olan bir adamın hikayesi var karşımızda. Eğer bir haftalık ya da bir aylık ömrünüz kaldığını öğrenseydiniz ne yapardınız? Nereye gitmek isterdiniz, hangi filmi izlemek isterdiniz ? Üzerine düşününce oldukça zor ve düşündürücü olan bu soruları bir yolculuk ile bize açıklıyor filmimiz.

2008 Kanada yapımı bir film olan One Week birçok maceraperestin bildiği bir film olsa da hiçbir zaman gerçek değeri görülememiş filmlerden biri. Bu filmi bu zamana kadar bloğuma neden taşımadığım sorusunu ise yanıtsız bırakacağım. Bir yerlere kaçıp gitmek ile ilgili kafayı yediğim şu son zamanlarda, tekrar izleyip sizler için de bir yazı yazmak istedim bu film hakkında. Hepimizin gezip görmek istediği yerler vardır ya da bazen günlük düzenimizden kaçmak istediğimiz anlar, her zaman bir gün yapacağım cümleleri kafamızda dolaşır fakat bir türlü cesaret edemeyiz o ilk adımı atmaya. One Week bize bu ilk cesaret adımını atmamızda yardımcı olacak bir film. Sadece bu cesaret adımında değil yapmak istediklerimizi özgürce yapabilseydik dünyaya bakış açımızın nasıl değişeceğini, olayları ve kişileri yeni karakterimizle nasıl değerlendireceğimizi de gözler önüne serecek bir film.

Eğer içinizde sürekli bir gün alıp başımı gitsem gibi düşünceler oluşuyorsa bu filmi çok seveceksiniz. Tam olarak Into the Wild havasında olmasa da, o havaya oldukça yakın fakat daha dramatik bir film var karşımızda. Ne de olsa genç bir adamın son yolculuğu anlatılıyor film de. Fringe ‘den tanıdığımız Joshua Jackson ‘un başrolünü üstlendiği bu film görebileceğiniz en iyi yolculuk filmlerinden biri.

Yolculuk, macera ve dram filmlerinden hoşlanıyorsanız mutlaka One Week ‘e bir şans verin derim.

IMDB oranı : 7.1 / 10


Benim notum : 7 / 10

2 Ağustos 2015 Pazar

Kapitalizme karşı bir serüven Mr.Robot !

 Bilmiyorum sizde benim gibi hissediyor musunuz ama dizilerin benim için çok farklı kategorileri vardır. Türlere göre, yapım yılına göre gibi bir kategorileştirmeden bahsetmiyorum. Bazı diziler vardır kafanızı tamamen ona adayarak izlemek istersiniz, izleyeceğiniz bölümlere kıyamaz daha geniş bir vakit aralığında tadına doyarak izlemek için beklersiniz, bazı diziler vardır yemek yerken arkada açık dursun diye izlersiniz hatta bazen hadi bölüm bitse de dışarı çıksam dersiniz. İşte ben bu ilk kategorideki dizileri efsane diziler olarak adlandırırım. Breaking Bad ‘den sonra gerçekten böyle bir dizi yoksunluğu çekmekteydik hepimiz. Hele benim gibi yabancı dizi tutkunu bir insan için son 1 sene çok sıkıcı geçti diyebilirim. Efsane bir dizi bulmak için çok uğraştım fakat bugüne kadar aradığımı bulamamıştım. Bu satırları oldukça heyecanlı bir şekilde yazıyorum çünkü sizde benim gibi düşünüyorsanız aradığımız kan bulundu. Beklemediğim anda şans tanıdığım Mr.Robot dizisi ilk sezonu ile Amerika’da fırtınalar estiriyor. Bu fırtınanın ülkemizde de büyük bir kitleye ulaştığını söyleyebilirim. Lafı daha fazla uzatmadan size benim için “efsane dizi” potansiyeli olan Mr.Robot ‘tan bahsedeyim.


 Öncelikle başarılı bir dizi için gerekli olan her şeyin mevcut olduğu bir dizi diyebilirim Mr.Robot için. İlk olarak basit şeylerden başlayalım. Harika bir karakter oluşumu var, gizem var, güçlü bir kurgu var, sağlam bir senaryo var. Bunlar diziyi ancak iyi bir dizi yapar. Peki bir diziyi efsane dizi yapan nedir derseniz size cevabım basitlik olacaktır. İşleyişte gerçeklik paylarının bolca olduğu, ( bilim kurgularda bu farklı bir bakış açısıyla incelenmeli) olay akışının günlük hayata yakın gittiği, izleyicide gerilim ve heyecanı anlık süreçlerle yaşatabilen ve en önemlisi psikolojik, felsefi ya da ideolojik mesajlar içeren diziler efsane olabilir. Mr.Robot ‘ta bunların hepsi var, hatta daha fazlası var diyebilirim. İzlemeye başladığınız da bu iddialı cümlelerime kesinlikle hak vereceksiniz. Mr.Robot dizisini tek bir cümle ile özetlememi isteseniz; Kapitalizm ve Dünya’nın var olan düzenine bir başkaldırı dizisidir derim. Bu cümle bile birçoğunuzun diziye başlamasına yetecektir diye düşünüyorum.

 Dizinin konusundan bu yazımda çok kısa bir şekilde bahsedeceğim. Dizinin başkahramanı olan Elliot anti sosyal bir siber güvenlik uzmanıdır. Bu kahramanımızın birinci ve göstermelik hayatıdır aslında. Elliot geceleri ise dev şirketlere ve kötülüklere kafa tutan bir hacker olarak Dünya düzenine karşı mücadele etmektedir. Konuya bu yazdığım satırlarla baktığınızda herkesin düşünebileceği bir senaryo izlenimi yaratmış olabilir ancak dediğim gibi böyle dizilerde içeriğe daha fazla göz geçirmek gerekiyor. Elliot ‘un özellikle psikoloğu ile olan diyaloglarında kullandığı cümleler üzerine uzunca düşünmek gerek. Bazen karakterimiz için acaba bu adam şizofren de dizinin finalinde bir Fight Clup bombası mı yaşayacağız diye düşünmüyor değilim.


 Mr.Robot yarattığı heyecan, gizem ve gerilim ile efsane dizi kategorisinde benim için en büyük aday. Breaking Bad ‘in finalinden sonra arayışta olduğum bu boşlukta bünyeme ilaç gibi geldi kendileri. Bu arayışta olan birçok kişi tanıdığım için yazıyı hızlı bir şekilde yayına almak niyetindeyim. Eğer bir kusurum olduysa şimdiden affınıza sığınıyorum. Dizi hakkında görüşlerinizi paylaşmak isterseniz veya izledikten sonra bir şeyler konuşmak isterseniz bana ulaşabilirsiniz. Bilirim böyle dizileri izledikten sonra insan birkaç kelam etmek ister. Sıcak yaz günlerinde en büyük dostumuz olan dizilerden efsane olanlara bir yenisini daha eklemek isteyeceğinizi umut ediyorum. En azından bir şans verin derim.

İyi seyirler.

IMDB oranı : 9.2

Benim notum : 9.5

10 Mayıs 2015 Pazar

Nightcrawler

 Filmi izlemeden önce ön araştırma yaptığımda orta seviye bir film olacağını düşündüğüm Nightcrawler beni gerçekten şaşırttı diyebilirim. Sadelikle bir film nasıl izlenilebilir ve heyecanlı kılınır dersi verilmiş bu filmle. Sıradışı bir senaryo, kaliteli kurgu ve mükemmel bir oyunculuk birleşince ortaya alışılagelmişin dışında ve oldukça kaliteli bir film çıkmış.



 Filmde bize bir işe tutunmaya çalışan zeki, hırslı ve gözü yükseklerde olan bir kişinin öyküsü anlatılıyor aslında. İş ararken gece haberlerine son dakika haberleri satan bir muhabir ile karşılaşan kahramanımız, yapmak istediği işin muhabirlik olduğuna karar verir. Amatör bir kamera ile işe başlayan kahramanımız başarıya giden adımlarını sıklaştırdıkça hırsı yüzünden suçluları çeken muhabir ile bir suçlu olmak arasındaki çizgiyi kontrol edemez.


 Aslına bakarsak film kaliteli bir yapım olmanın dışında insan psikolojisi hakkında da bize güzel kesitler sunuyor. Hayatta başarılı olmak mı daha önemli yoksa iyi bir insan olmak mı sorusu filmi izlerken kafamızda sık sık yankılanıyor.

 Louis Bloom ‘un mükemmel oyunculuğuna da değinmek gerek tabii ki. Son zamanlarda gördüğüm en iyi performanslardan biriydi. Karakterine öyle sıkı sıkıya sarılmış ki gerçekten içinde böyle bir insan olup olmadığını düşünmedim değil. Eğer film ödüllere hitap eden bir yapım olsaydı bu performansa kesinlikle Oscar'lık bir performans derdik.


 Kısaca özetlemek gerekirse karşınızda heyecan dolu oldukça sade, tamamen doğal çekim sahnelerine sahip, iyi kurgulanmış kaliteli bir film var. Bu senenin izlenmesi gereken filmlerinden biri olan Nightcrawler 'a bir şans verin derim.

IMDB puanı : 7.9 / 10


Benim notum : 7.5 / 10

14 Şubat 2015 Cumartesi

Whiplash

Koltuklarınıza iyice gömülün, heyecan dolu yüksek tempoda ve 5 dalda Oscar adayı bir film var karşınızda. Her filmde olduğu gibi Whiplash filmini izlemeden önce de bir ön araştırma yaptım. Yönetmen koltuğunda 30 yaşındaki pek tecrübesi olmayan Damien Chazelle ‘in oturması ve filmin konusunun çok geniş çaplı olmaması, Whiplash ‘ı ilk bakışta kötü değerlendirmeme sebep oldu. Filmi izledikten sonra ise düşündüklerim için gerçekten utandım diyebilirim. Son yıllarda izlediğim en yüksek tempodaki film Whiplash, filmin nasıl geçtiğini anlamanıza imkân yok.

Gelecekte efsane bir baterici olmak isteyen 19 yaşındaki bir gencin konservatuarda bulunan bir hocasıyla ilişkisini ve başarılı olmak için sarf ettiği çabayı bizlere anlatmaya çalışan Whiplash filmi tam bir kült film aslında. Herkese hitap etmese de Whiplash, filmi beğenenlerin hayatında her zaman önemli bir yere sahip olacaktır. Özellikle müzikle uğraşanlar için vazgeçilmesi çok zor bir film diyebilirim. Senaryodaki repliklerin yoğunluğuyla, gerilimin her dakika sürmesiyle oldukça sert ve anlamlı bir film olmuş Whiplash. Senaryo kısmını bir cümleyle geçmek istemiyorum çünkü filmdeki her replik bir köşeye not edilesi. Karşımızda oldukça yoğun fakat kurguya da fazla etki etmeyen bir senaryo var. Bu da filme ayrı bir hava katmış diyebilirim. Sanki filmde anlatılanlar karakterlerin sadece filmle ilgili bölümleriymiş gibi geliyor insana. Başkahramanımız haricindeki karakterlerin özel hayatları ucu açık şekilde bırakılıyor. Aslında bu durum birçok film için büyük bir olumsuzluk ama Whiplash ‘ın dahiyene hazırlanmış senaryosu bu konuyu bir avantaja çeviriyor, filme farklı bir hava katıyor. Tabii ki tam burada Damien Chazelle ‘den bahsetmek gerekiyor. Filmin senaryosunu yazan ve yönetmenliğini yapan Damien Chazelle gelecek için en çok umut beslediğim yönetmenlerin başında geliyor artık. Senaryosunu kendi yazdığı bir filmin yönetmenliğini yapmak büyük bir avantaj olsa da çekim teknikleri, düşmeyen temposu ile yeteneklerini tamamen sergilemiş kendileri. Gerçekten böyle bir konuya sahip filmde tempoyu filmin ilk anından sonuna kadar yüksek tutmayı başarmak büyük bir iş.


Yönetmenden bahsettikten sonra oyunculardan bahsetmemek tabii ki olmaz. Başrolde bulunan ve genç yetenekli bir bateristi canlandıran Miles Teller ‘ın performansını birçok kişinin aksine vasat bulduğumu söylemeliyim. Bana kalırsa bu roldeki başarısı onun kabiliyetinden değil yönetmen ve J.K Simmons ‘un onu oynatmasından kaynaklanıyor. J.K Simmons genç bir yetenek yaratmaya çalışan öğretmen rolünü harika oynamakla kalmamış, karşısındaki oyuncuyu da oynatmış, role dahil etmiş. Bunu sanırım dünyada yapabilen oldukça az sayıda usta var. Oscar ödüllerinde en iyi yardımcı erkek oyuncu dalında iki büyük favori var diyebilirim; J.K Simmons ve Edward Norton. Hangisi kazanır kestirmek çok zor fakat ikisi de bu performanslarıyla bu ödülü hak ediyor.


Yılın değil son yılların en başarılı filmlerinden Whiplash. Yüksek temposu ile zamanın nasıl geçtiğini anlayamayacağınız bir film. Kesinlikle dikkatlice izleyin. Çünkü filmin her bir repliği büyük anlamlar taşıyor. Harika vakit geçireceğinize ve kendinizi bir baterist gibi hissedip filmin gerilimine kendinizi kaptıracağınıza eminim.

Oscar adaylıkları:
En iyi film, En iyi uyarlama senaryo, En iyi yardımcı erkek oyuncu, En iyi kurgu,  En iyi ses miksajı

IMDB oranı:
8.6 / 10

Benim notum:

9 / 10

25 Ocak 2015 Pazar

Birdman

 87. Oscar ödüllerinde yine başta en iyi film kategorisi olmak üzere toplam 9 dalda adaylığı bulunan bir filmle karşı karşıyayız. Geçmişte canlandırdığı Birdman isimli bir süper kahraman ile zirveye yükselmiş fakat zamanla popülerliğini kaybetmiş yaşlı bir aktör filmimizin başkahramanı. Filmde ise bu usta aktörün kariyeri ve karakteriyle verdiği savaş anlatılıyor. Birçok otoriteye göre en iyi film kategorisinin en büyük adayı. Biraz acımasız bir eleştiri olacak ama en iyi film kategorisinde ödül verme işlemi bana bırakılsaydı tercihim Birdman olmazdı. Karşımızda yılın en iyi filmlerinden birinin durduğu konusunda hemfikirim fakat Birdman için yılın en iyi filmi demek bana göre doğru değil.



 Filmde başarılı bulduğum ve eleştiri getireceğim noktalardan bahsetmeye şimdi detaylıca başlayacağım. Bahsetmek istediğim ilk nokta filmin senaryosu ve filmde bulunan diyaloglar hakkında. Her biri izleyiciye akıl oyunları yaşatan harika diyaloglarla doldurulmuş bir film var karşınızda. Son senelerde izlediğim senaryosu ve içeriği en etkileyici filmlerden biri Birdman. Tabii ki senaryonun ve diyalogların bu kadar güçlü olması karakterlerin psikolojik analizlerine de yansımış. Karakterlerin analizini yapmak yer yer izleyiciye oldukça kolaymış gibi gelirken yer yer içinden çıkılamaz bir labirentmiş gibi geliyor. Bu da filmde izleyicinin merak ekseninin filmin olay örgüsünde değil de karakterlerin üzerine kaymasına neden oluyor. Tabii ki karakterlerin başarısının üzerindeki en büyük pay oyunculara ait. Michael Keaton sanki bu rol için yaratılmış gibi oynuyor başrolde. Popüleritesini yitirmiş yaşlı oyuncu havalarını ve yaşadığı ego savaşını bire bir yansıtıyor perdeye. Keza bencil, kafayı biraz sıyırmış, gerçek hayatında rol yapan ancak sahnede gerçekleri yaşayan ukala genç oyuncu tiplemesiyle Edward Norton da harikalar yaratıyor. Edward Norton ‘a  hayran olmamak gerçekten elde değil, her rolünde büyük oynuyor karşısındakini de büyük oynatıyor. Zach Galifianakis ‘i Hangover’a nazaran bambaşka bir rolde görüyoruz filmde ve kendisi de rolün altından başarıyla kalkıyor. Emma Stone ‘dan da aynı şekilde söz etmeyi dilerdim fakat bana göre normal bir çizgide kalmış performansı. En iyi yardımcı kadın oyuncu ödülüne aday gösterilmesinin sebebi büyük bir ihtimal popülaritesi.


 Buraya kadar hep filmin iyi yönlerinden bahsettim. Baştaki sert sözüm sizi yanıltmasın çünkü film oldukça başarılı sadece en iyi film dalında en güçlü rakiplerine göre zayıf noktaları olduğunu söylüyorum. Öncelikle bir oyuncunun hayatının belki de en önemli evresinin anlatıldığı bir filmin bu kadar durağan olmaması gerekirdi diye düşünüyorum. Özellikle “bir oyuncunun hayatının” böyle durağan anlatılması böylesine bir film için büyük bir eksi bana göre. Bunun yanında komedi türüne konulan bu filmde komedi unsuru yok denecek kadar az. Kara mizah olarak başarılı fakat bu film ben komedi filmi değilim diye bağırıyor. Bizi güldürmesi beklenen tüm noktalar karakterlerle ilişkili yani kısacası komedi kısmı beni pek memnun etmedi. Tam bir dram filmi olmasa da dram filmlerine kayan bir yapısı var Birdman ‘in.


 Söyleyeceklerimi ilk paragrafta yazdıklarıma benzer cümlelerle toplayacağım. Film senenin en kaliteli yapımlarından biri. İyi bir senaryo, harika oyuncular ve efsane yönetmenin (Alejandro González Iñárritu) bir araya gelmesiyle oluşturulmuş ekibin sunduğu kaliteli bir film var karşınızda. Ama bana göre en iyi film dalında Oscar alması büyük bir haksızlık olur. Michael Keaton ‘un ve Edward Norton ‘un performansları dolayısıyla filmi en iyi erkek ve en iyi yardımcı erkek oyuncu dallarında favori olarak görüyorum. Filmde adeta kendi kariyerini oynayan Michael Keaton ( kendisini Batman serisinden hatırlarsınız) ile eşsiz tavırlarıyla Edward Norton bu dallarda ödülü kesinlikle hak ediyor. İlerleyen senelerde dostlarınızla yapacağınız bir muhabbette mutlaka bahsi geçecek bir film Birdman. Dolayısıyla izlemenizde fayda var.

 Oscar ‘da aday olduğu dallar:
 En iyi film, en iyi yönetmen, en iyi özgün senaryo, en iyi erkek oyuncu, en iyi yardımcı kadın oyuncu, en iyi yardımcı erkek oyuncu, en iyi görüntü yönetmeni,  en iyi ses kurgusu, en iyi ses miksajı

 IMDB oranı:
 8.4 / 10

 Benim notum:

 7.5 / 10

24 Ocak 2015 Cumartesi

Boyhood

87.Oscar Ödülleri'nin en iddialı filmlerinden Boyhood karşınızda...

87.Oscar Ödülleri’nde en iyi film kategorisi başta olmak üzere 6 dalda adaylığı bulunan Boyhood filmi hakkında konuşmamak olmazdı elbette. Bu film için belirgin bir tür belirtmenin oldukça zor olduğunu söyleyerek yazıma başlamak istiyorum. Her ne kadar dram kategorisinde bulunsa da belgesel havasında bir film Boyhood. Ayrıca bir çocuğun büyüme evresindeki psikolojisini, ergenlik dönemlerindeki tavırlarını ve hayatını etkileyen olayların üzerindeki etkisini doğal bir biçimde işlemesiyle bir psikoloji filmi de diyebiliriz. Akıllara sadece bir dram filmi olarak kazınması bana göre büyük bir haksızlık olacağı için bu tür karmaşasını yazının başında belirtmek istedim.


 Öncelikle filmde şu ana kadar izlemiş olduğunuz neredeyse tüm filmlere kıyasla daha fazla emek harcandığının altını çizmek istiyorum. İsterseniz sizlere filmin konusundan kısaca bahsedeyim. Filmimiz bizlere bir çocuğun büyüme evrelerini ve bu evrelerde yaşadığı kritik olayların hayatına etkilerini anlatıyor. Kısacası bir çocuğun 12 senelik büyüme hikâyesi bizlere tasvir ediyor da diyebiliriz. Film için bahsettiğim fazla emek bu 12 senenin izleyiciye olağanüstü bir gerçeklik ile aktarılması için harcanmış. Çünkü Boyhood filminde kolaya kaçılmamış ve film ekranda gördüğümüz çocuğun büyümesiyle eşdeğer bir süre zarfında yani 12 senede çekilmiş. Yapım ekibi ve yönetmen filmde siyah bir ekrana şu kadar sene sonra yazıp gerekli makyajlarla ve farklı oyuncularla aynı filmi belki de 1 senede çekebilecekken, film aynı oyuncu kadrosuyla 12 senede tamamlanmış. Sinema tarihinde bir ilk olan bu teknik ortaya oldukça gerçekçi bir film çıkarmış. Filmin her bir sahnesi sanki gerçek bir yaşam öyküsünün içerisinde çekilmiş videolardan oluşturulmuş. Filmin sadeliği ile günlük hayatı böylesine etkisiz anlatışına şaşırmamak elde değil. Gerçekten bu kriterler üzerinden yaptığım değerlendirmede Boyhood ‘un benden tam not aldığını rahatlıkla söyleyebilirim.


 Tabii ki her filmde olduğu gibi Boyhood ‘a da ciddi eleştiriler getirilmiş fakat ben bu eleştirilerin hiç birine katılmıyorum. Filme yöneltilen eleştirilerin hemen hemen hepsi filmin duyguları fazla yaşatmadığı üzerine yoğunlaşmış. Yani kısacası dram uçlarda yaşatılmamış, istenen gerilim verilmemiş gibi eleştiriler olarak da değerlendirebilirsiniz bunları. Ve bana göre hepsi de yersiz. Size gerçek bir öykü anlatmak isteyen, günlük hayattaki doğallığı yakalamak isteyen bir filmden uçlarda yaşanan duygular beklemek ne derece anlamlı sizin takdirinize bırakıyorum.


 Tüm bunların yanında 12 senelik bir serüvenle çekilen böylesine bir filmin oyuncu kadrosunda yer alan ve çocuklukları boyunca bu filmde oynayan Lorelei Linklater ve Ellar Coltrane ‘nin hikâyenin sonuna doğru rol yapma performanslarının inanılmaz şekilde artması gerçekten etkileyiciydi.  Sadece Linklater ve Coltrane değil filmdeki her bir oyuncu eşsiz bir performans göstermişler. Ayrıca filmin arka plandaki detaylarla desteklenmiş olması da benim dikkatimi çeken ve üzerinde durulması gereken başka bir konu. Örnek vermem gerekirse benim en çok dikkatimi çeken şey; filmin başlarında çocukların aileleriyle ilişkileri ile filmin sonlarına doğru Facebook ve akıllı telefonların hayatta yer edinmeye başlaması sonrası çocuklar ve aileleri arasındaki ilişkide gözle görülür bir değişme olması oldu. Günlük hayatımıza bakarak bu değişimlerin neler olduğunu hepimiz tahmin edebiliriz. İnce bir detay gibi gözükse de böyle örneklerle süslenmiş olan filmin, kurgusu ve bizlere anlatmak istedikleri daha da çarpıcı bir hal almış.



 Karşınızda sinema tarihine damga vuran, Oscar ‘da bolca ödül alma potansiyeline sahip eşsiz bir film var. Son yılların mutlaka izlenmesi gereken filmler listesinde Boyhood ‘un kesinlikle olması gerektiğini söyleyebilirim. Mutlaka izleyin ve bu güzel filmi kaçırmayın.

 Filmin Oscar Adaylıkları:
 En iyi film, En iyi yönetmen, En iyi özgün senaryo, En iyi yardımcı kadın oyuncu, En iyi yardımcı erkek oyuncu, En iyi kurgu

 Filmin IMDB puanı:
 8.3 / 10

 Benim notum:

 9 / 10