26 Nisan 2013 Cuma

The Man From Earth


 Kesinlikle sıra dışı bir film !
 Film izlemekten keyif almak ve haz duymak istiyorsanız, size istediğinizi verebilecek bir film biliyorum; The Man From Earth. Öyle bir film ki üzerine binlerce kelimeden oluşan kitaplar yazılabilir. Ufacık bir orman evi içinde geçen ve sadece karşılıklı konuşmalardan oluşan bu film insana mükemmel bir birikim katıyor. Senaryonun fikri kesinlikle dâhiyane ötesi. Böyle bir senaryo yazmak için biraz kaçık olmak lazım açıkçası. Filmin kurgusu ise tarih hakkında hiçbir şey bilmeyen insanların bile hikâyeye ayak uydurmasını ve filmi yaşamasını sağlayacak cinsten ayarlanmış. Kısıtlı bütçesine rağmen dünyanın en iyi filmleri diye bir liste yapsak yukarı sıralara oturacak bir film The Man From Earth. Özgürlükçü düşünce yapısını, sorgulamayı ve kuşkulanmayı iliklerinize kadar hissettirecek size. Keyif almak için tekrar tekrar izlenilebilecek ve her sahnesi ezberlenilebilecek   efsane filmlerden.


 Hızlıca size filmin konusunu özetleyeyim. Baş kahramanımız John Oldman ortada hiçbir sebep yokken 10 yılını harcadığı ve büyük bir geleceğe sahip olduğu tarih profesörlüğünden istifa eder. Şehirden ayrılmaya hazırlanırken iş arkadaşları ve çalıştığı okulun en değerli profesörleri John Oldman’ a veda etmek için uğrarlar. Herkes dostları John’un neden gitmek zorunda olduğunu merak eder. Ve John geçmişe dönerek dostlarına gerçekten kim olduğunu anlatmaya başlar.


 Konuyu anlatırken olayı mümkün olduğunca saf tutmaya çalıştım. Gerçekten izlerken hayretlere düşmeniz filmden alacağınız hazzı iki katına çıkaracak. Film gerçekten efsane filmlerden ancak eksikleri de var. Bu senaryo kesinlikle daha detaylı ve daha ilgi çekici biçimde işlenebilirdi. Örneğin, tarihten çok daha spesifik sorular seçilebilirdi. Ayrıca kahramanımız John’un arkadaşlarının ruh halinin pek de iyi yansıtıldığı söylenemez. Bu eleştirilerimi filmi izlediğinizde çok daha iyi anlayacaksınız.


 Özetlemek gerekirse karşınızda hayatınızda izleyebileceğiniz en güzel filmlerden biri duruyor. Üstüne bolca düşüneceğiz ve sonuna doğru hikayeye kapılıp merakla ekrana kilitleneceğiz mükemmel ötesi bir film. Güzel vakit geçireceğinize eminim. Şimdiden iyi seyirler.

İMDB oranı : 7.9 / 10

Benim notum : 8.4 / 10

23 Nisan 2013 Salı

Da Vinci's Demons


 Beklentilerin çok büyük olduğu bir yeni dizi daha ekranlarda. Özellikle Da Vinci rolünü kimin oynayacağı çok tartışılan Da Vinci’s Demons sonunda karşımızda. Öncelikle söylemeliyim ki üç dört bölümle diziyi tartmak çok yanlış bir iştir. E sen neden ilk bölümden böyle bir yazı yazıyorsun diye sorabilirsiniz. Amacım tamamen bilgilendirmek. Tartışılacak birçok yeni yönü var dizinin. Tarihi doğru mi yansıtıyor? Büyük üstad Da Vinci böyle bir adam mıydı? Gerçekten bunlar  yaşandı mı? Bu gibi sorular haliyle mevcut. Ancak bu bir dizi, öncelikle tarihten ve bilgimiz dahilinde olan Da Vinci’den bunları ayırmak gerek. Muhteşem Yüzyıl meselesinde de yapılan büyük bir yanlış bu. Bize tarihi ve Da Vinci’yi tamamen gerçekleriyle anlatmak istiyor olsalar biyografi filmi ya da belgesel çekerlerdi. Reyting kaygısıyla saptırmalar olacaktır tabii ki. Ancak Da Vinci’yi bu diziyi izleyerek öğrenecek insanlar olacaktır. Bu yüzden böyle bir yapım doğru mu tarzı bir soru karşısında epeyce tartışılabilir. Ben bu konuyu es geçerek dizimiz hakkında hızlıca bilgi vermeyi tercih ediyorum.




 Oyunculuk düzeyleri hakkında ilk bölümden bir şeyler söylemek gerçekten zor. Ama Da Vinci rolündeki Tom Riley’in eksikleri var. Da Vinci’nin gizemini çok farklı bir biçimde yansıtmış. Örnek vermek gerekirse;  Sherlock Holmes filmiyle birlikte bilinen Sherlock’a Robert Downey Jr.’ın yaptığı etki gibi bir etki bırakmış Da Vinci’de.  Ancak Tom Riley bu rolde umut vermiyor da değil. Daha ciddi meselelerin yaşanacağı bölümlerde bu gizemi nasıl yansıtacağını göreceğiz.



 İlk bölümden arda kalanları düşündüğümde aklıma ilk gelen dizinin çok ağır olması. Anlayabilmek ve bağlantı kurabilmek için kafa yormak lazım. Aslında Da Vinci’yi anlatmanın da başka yolu yok. Senaristler de Da Vinci’yi pek anlayamamış anlaşılan çünkü karaktere yüklenmek istenen vasıfların bazıları havada kalmış. Daha ilk bölüm deyip kendimi durduruyorum tam burada. Da Vinci’yi bir dizi olarak ekrana yansıtmak gerçekten de çok zor bir iş. Yaptığım eleştirilere rağmen beklediğimden çok daha iyi bir Da Vinci portresi gördüğümü söyleyebilirim.



 İlk sezonunda sekiz bölüm yayınlanacak dizimiz Da Vinci’nin çocukluğundan başlamasa da flashbacklerle bize üstadın çocukluğunun onda bıraktığı izleri de gösteriyor. İlk sezon açıkça bir deneme sezonu gibi durmakta. Da Vinci’s Demons efsane diziler arasında yerini alabilecek mi göreceğiz. Bana soracak olursanız böyle bir diziye şans verip hemen ekranın başına geçin derim.

19 Nisan 2013 Cuma

Kon-Tiki

 Kon-Tiki, idealleri peşinde koşan bir adamın hikayesi!

 Bir macera filmi karşımızda aynı zamanda da biyografi. Kon-Tiki filminde Polenezyalı yerlilerin kökenini bulmayı ve gerçeği ortaya çıkarmayı hayatının amacı haline getirmiş olan Norveçli bilim adamı Thor Heyerdahl’ın gerçek başarı öyküsü anlatılmakta. Bu amacı uğruna hayatını macera dolu ve imkânsız görünen yönlere doğru şekillendiren Thor, teorisine kanıt bulabilmek için uzunca yıllar yerlilerle birlikte yaşamış bir bilim adamıdır. Araştırmasını tamamladığında ise büyük bir sorunla karşılaşır. Bilim dünyası ve yayınevleri Thor’un teorisini yetersiz görmektedir. Thor’un teorisini kanıtlaması için tek bir yol kalmıştır o da Güney Amerika’da yaşayan ilk insanların yaptığı gibi salla tüm okyanusu geçmek. Filmimiz Thor’un ekibini kurması ve Tahiti (efsanevi İnka tanrısı) ismini verdikleri salla okyanusa açılmalarıyla birlikte başlayan yüz bir günlük macerayı bizlere anlatmakta.



  Aslına bakarsak bu yolculuğun öyküsü Thor Heyerdahl’ın yolculuk günlüğünü 1950 yılında yayınlamasından sadece dört yıl sonra beyaz perdeye taşınmıştı. Ancak böylesine etkili ve en önemlisi gerçek bir maceranın tekrar sinemayla buluşması tabii ki kaçınılmazdır. Filmimizin senaryosunun yaşanmış bir olaydan alınıyor olması filmin başında bizleri ekrana kilitliyor. Özellikle filmin başında 1940’lı yılların çok güzel işlenmiş olması filme bağlanmamızı kolaylaştırıyor. Kahramanlarımızın okyanusa açılmasıyla birlikte daha da heyecanlanıyoruz, adeta onlarla birlikte macerayı yaşamaya başlıyoruz. Etkileyici bir kurgu olmuş açıkçası. Filmimizin bu konuda tek eksisi tekdüzeliğe sapması. Bu duruma filmin büyük bir çoğunluğunun okyanusta bir sal üzerinde geçmesinin de etkisi var tabii ki ancak sahneler daha çok heyecan ve gerilim içeren bir şekilde düzenlenmeliydi. Böyle bir filmde tempo daha değişken olmalı. Bir biyografi filmi olduğunu göz önüne alırsak bu etkenleri görmezden gelebiliriz. Bir de kahramanlarımızın düşünceleri biraz belirsiz kalmış, hissettikleri seyirciye pek aktarılamamış. Burada oyunculara çok iş düşüyor aslında ancak yer yer sınıfta kalmışlar. Bir parantez de kamera açılarına ve görüntü kalitesine açmak istiyorum. Gerçekten bayıldım. Film ekibi gerek bilgisayar destekli sahnelerde gerek diğer sahnelerde harika iş çıkarmışlar.


  Filmi izlerken de anlayacağımız üzere bu adamlar biraz deliymiş gerçekten. Tüm okyanusu hiçbir modern alet kullanmadan bir salla geçmek ! Evet düşüncesi bile insanı şok ediyor. İdealleri uğruna ailesini bile hiçe sayan, kendini imkânsıza adayan Thor ve çılgın arkadaşlarının hikayesini anlatan bu filmi takdir ediyorum. İyi iş çıkarmışlar.

İMDB oranı : 7.2 / 10

Benim notum : 8 / 10

6 Nisan 2013 Cumartesi

Django Unchained

 “Beyler merakımı cezbetmiştiniz zaten…Şimdi ise dikkatimi çektiniz…”
  Tarantino’ dan bir şaheser daha. Quantin Tarantino tarafından yazılmış ve yönetilmiş Django’dan bahsediyorum. Kurgusuyla kalitesiyle birçok filmin bir değil iki üç adım ilerisinde bir yapıt olmasına rağmen Oscar ödüllerinde haksızlığa uğrayanlardan. Filmimiz Amerika’da iç savaştan önceki dönemde geçmekte. Ve tabii ki bir macera filmi olarak kalmayıp o dönemi de gözler önüne seriyor. Kurgu olarak, gerilim ve aksiyon sahnelerindeki kalite olarak müthiş bir film gerçekten. Tüm bunlara enfes müzikler ve fonlar da eklenince ortaya harika bir film çıkıyor.


 Öncelikle söylemeliyim ki filmde çok çekici bir hava mevcut. Yer yer macera ve aksiyonun zirvesine geliyorsunuz, yer yer hafifçe gülümsüyorsunuz, en önemlisi tüm bunlarla birlikte hikâyemizin temelini oluşturan dramı da yaşıyorsunuz. Birçok film türünü bir arada görebileceğiniz ve tüm türleri bütün tatlarıyla verebilen çok nadir film vardır. İşte karşınızda onlardan biri. Hikayeyi ve filmi aksiyon, dram, suç ve kovboy türlerinde ayrı ayrı ayırıp dört film olarak karşımıza çıkarsalar hepsi de başarılı olurdu şüphesiz. Tarantino’nun bu başarısı takdire şayan ancak bu durumun getirdiği olumsuz koşullar da var. Öncelikle film iki saat kırk beş dakika sürüyor dolayısıyla bazı sahne geçişlerinde çok ender de olsa gözünüzü ekrandan ayırabiliyorsunuz. Yani demek istediğim bol kanlı bir çatışma sahnesinden sonra iki-üç dakikalık at sürme ve sohbet sahnesi gelebiliyor ister istemez bu kısımlar biraz canınızı sıkıyor. Böyle bir film için yok denecek kadar küçük kusurlar bunlar.


 Bir de filmdeki ufak detaylarımız var. Aslında ufak demek hakaret olur Django Unchained için. Çünkü filmin müziklerinden tutun, kostümler, mekanlar, hatta ve hatta filmde geçen yazılar bile mükemmel seçilmiş. Tüm bunlar filmi izleyen bizler için ufak şeyler olarak gözükse de filmin geçtiği dönemin enfes bir biçimde anlatılmasını sağlayan etkenler hepsi. Sadece bununla da yetinmeyip filmimizin konusunun yalın bir biçimde sunulmasını da sağlamış bu detaylar.



 Oyunculara da bir parantez açmak gerek. Jamie Foxx, Leanordo DiCaprio ve özellikle Christoph Waltz inanılamayacak kadar mükemmel oynamışlar rollerini. Filme bir gömlek daha atlatmış onların performansı. 

 Tarantino filmi olması bile bu filmi izlemeye iten bir sebep. Ve mükemmel bir yapıt olmasını da hesaba katarsak kesinlikle izlemek gerek. Son yılların en sağlam ve en iyi filmi karşınızda. Keyif dolu geçecek yüz altmış beş dakika sizleri bekliyor.

 İMDB oranı : 8.6 / 10

 Benim notum : 9 / 10