29 Aralık 2012 Cumartesi

Ted

 Sıkıcı bir günde biraz eğlenmenin en güzel yolu komedi filmleridir. Hele tercihiniz güzel olursa o gün tadından yenmez bir hal alır. Ted hakkında sakın bir ön yargıya kapılmayın çünkü ayı Ted sadece sevimli bir ayıcık değil aynı zamanda çok da yaramaz bir ayıcık. Film tamamen yetişkinlere yönelik esprilerle donatılmış diyebilirim. Senaristimiz bir ayıcıktan bu kadar malzeme çıkararak iyi bir iş başarmış. Family Guy’un yaratıcısı Seth Macfarlane’in yazıp yönetip bir de sevgili ayıcığımızı seslendirdiği film sıkıcı bir günde eğlenmenizi sağlayacaktır. Orta sınıf komedi dizilerinin sıradanlığını bozan bir anlayışla aklıma yerleşti Ted. Tüm bunlara rağmen hakkında yapılan yorumların biraz abartı olduğunu düşünüyorum. Sözlerimi bitirmeden önce bir de oyunculara değinsem iyi olur. The Fighter filmindeki başarısıyla dikkatleri üzerine çeken Mark Wahlberg burada da iyi bir oyunculuk çıkarmış. Ne rolde oynarsa oynasın çizgisini bozmayan, standardını koruyan oyunculardan. Mila Kuris’e gelecek olursak benim beklentimin çok yüksek olduğu bir oyuncu kendisi. Bu sebepten olsa gerek bu filmde pek başarılı bulmadım kendisini. Mimikleri, hareketleri ve tavırları rolüyle tam uyuşsa da konuşmalarda büyük problem yaşamış. Bu filmle kalacağını umut ediyorum. Filmimize geri dönecek olursak kalbur üstü bir film olmasına rağmen sıradışılığıyla rakiplerinin bir adım önüne geçmekte Ted.

 Bir çocuğun dileğinden daha etkili bir şey yoktur !
 Filmimiz hiç arkadaşı olmayan 8 yaşındaki John’un Noel gecesindeki samimi bir dileği ile başlamakta. Gerçek bir arkadaşa sahip olmak için ayıcığının canlanmasını isteyen John sabah uyandığında bir mucizeyle karşılaşır ve o sabahla birlikte tüm hayatı değişir. Ayıcığı Ted ile büyüyen John bir türlü ondan kopamaz. Ted de onu kimseyle paylaşmak istemez. Hayatının aşkı ve Ted arasında bir seçim yapmak zorunda kalan John’u zor dönemler beklemektedir.


 Dediğim gibi sıkıcı bir gününüzde keyifli vakit geçirmek için değerlendirebilirsiniz. Hoşunuza gideceğine eminim.

İMDB oranı : 7.3 / 10
Benim notum : 6 / 10

24 Aralık 2012 Pazartesi

Taken 2

 Tutan filmlerin serileştirilmesini son yıllarda sıklıkla görür olduk. Ama bazıları var ki ilk filmi mumla aratır. Taken 2 de bu kısıma katılmış. Gönül isterdi ki İstanbul’da çekilen Taken 2 bizleri baya bir etkilesin hatta İstanbul’da da güzel aksiyon filmi çekilebiliyormuş dedirtsin. Hakkını vermek gerek birkaç sahne vardı gerçekten Holywood kokan. Öncelikle söylemeliyim ki yapımcılar bütçeyi kısık tutmak için ellerinden geleni yapmışlar. Polis arabalarımız seksenli yıllardan kalma araçlar. Senaryoya söylenecek pek bir şey yok. Hiçbir yenilik katılmamış. Aksine üzerine kafa yorulmadan geçilmiş bir çok nokta var. Kahramanımız bir bölümde kaçırılma yerini sesler vasıtasıyla bulmaya çalışıyor, geçtiği yerlerdeki anımsamalar gerçekten komikti. Son dövüş sahnesine ise diyecek hiçbir şey bulamıyorum. Yönetmenimiz ya filmi ya da Liam Neeson’u düşük kapasitede görmüş olacak ki böyle bir oyuncu seçimi yapmış. Peki filmi izlenebilir kılacak bir şey yok mu? Bir Türk olarak ilk sıraya güzel şehrimiz İstanbul’u koyuyorum. Bir de Liam Neeson’un ve ilk filmin hatırı var. Filmleri için İstanbul’u seçtikleri ve güzel de bir reklam yaptıkları için teşekkür ederiz. 

 
 Hey gidi İstanbul ! 
 Filmin konusunu bir çoğumuz biliyoruzdur ya da tahmin etmişizdir ancak ben gene de kısaca özetleyeceğim. Kahramanımız bir iş için İstanbul’a gelirken kızını ve eski karısını da ufak bir tatile davet eder. Tatilleri daha başlamadan kabusa dönüşür ve eski karısıyla birlikte rehin alınır. Eski CIA ajanı olan kahramanımız kızının da ufak yardımıyla düşmanlarını tek tek yok etmeye çalışır. 


 Taken’ın ilk filmini izlediyseniz ve Taken 2’ye göz atmak istiyorsanız beklentinizi yüksek tutmayın derim. İstanbul adına göz atılacak bir film. İyi seyirler.

İMDB oranı : 6.5 / 10 
Benim notum : 5.5 / 10