27 Haziran 2012 Çarşamba

Flypaper


Kim bu 1 numara ?
Flypaper kesinlikle çok ilginç bir film olmuş. Filmin ortalarına geldiğimde film ile ilgili yazı yazmayı bile düşünmüyordum açıkçası ancak filmin ikinci kısmı beni gerçekten etkiledi.  Flypaper tam da sıradışı film arayanlara göre. Filmin ikinci kısmı başlardaki kötü düşünceleri yok ediyor, film bittiğinde ise ‘’vay be’’ dedirtiyor. Yönetmen belli ki kafamızda bir karmaşa yaratmak , filmi izlerken olayları çözmek için kafa yormamızı istemiş. Filmin belli bir bölümü için gayet de başarılı olmuş. Filmin başlarında sadece olayların oluşumunu beklerken , sonlarına doğru kafa yormaya başlıyorsunuz ister istemez. Aslına bakarsanız Patrick Dempsey ve Ashley Judd’un performansı filmi iyi bir seviyeye taşımış. Kalburüstü bir film olmasına rağmen son derece ilgi çekici bir yapım.


 Filmimiz ana karakterimiz olan Tripp’in kapanış saatlerine yakin bir zamanda bir bankaya girmesiyle başlamakta. Kimse ne olduğunu anlamadan ortalık birden karışır. Ne tesadüftür ki biri aşırı profesyonel ötekisi sadece iki beceriksizden oluşan iki soygun çetesi aynı bankayı soymak için gelmiştir. Soyguncular kendi aralarında çatışırken araya Tripp girer ve herkesi yatıştırır. Ancak Tripp’in bir problemi vardır. Bir şeyleri düşünemeden edemez ve yanlış bir şeyler olduğunu fark eder. Ve asıl olaylar tam burada başlar. Her şey bir tesadüf değildir ve Tripp olan biteni anlamaya çalışır.


Film gerçekten sıradışı olmuş. İzlerken eğlenmedim dersem sizleri kandırırım. Boş vaktinizde bir göz atın derim. İyi seyirler.
İMDB oranı : 6.3 / 10
Benim notum : 6.5 / 10

17 Haziran 2012 Pazar

The Departed


İnsan kendi yolunu çizer !
Efsane filmler hakkında yazılacak çok şey vardır. The Departed kesinlikle suç dramasının efsanelerinden. Senaryosuyla , oyuncuların kalitesiyle, gerçekliğiyle insanı büyüleyen bir film. Zaten  Jack Nicholson, Leonardo DiCaprio ve Matt Damon’ın birlikte oynadığı bir filmin başarısız olma ihtimali sıfıra yakın diyebiliriz. Bir de bu oyuncular güzel bir senaryo ve iyi bir yönetmen ile bir araya gelmişse karşınızda bir efsane var demektir.  Ayrıca bir çok ödül sahibi olmasına rağmen Oscar ödülünü bir türlü alamayan yönetmen Martin Scorsese ‘de bu filmle Oscar 'a kavuşmuştur.(En iyi yönetmen dalında) 2006 yapımı olan filmimiz bize film ile birlikte bir çok şey de aktarmış. İyiler ve kötüler yoktur herkes her şey olabilir. Tek doğru olan şey insanın kendi yolunu çizdiğidir. Filmin senaristi Willian Monahan’nın tabiri ile film; insanların, hayatında yapmak istedikleri ve yapması gerekli olduğu şeyleri yapamayıp dışına çıkması, hata yapması ve bunun getirdiği trajediyi anlatıyor. Kısacası iyilerin iyilik yapamadığı, kötülerin kötülük yapamadığı bir tema. Her efsane film altında bir felsefe yok mudur zaten? Ancak filmin ufak bir kusuru da var. Çıktığı dönemde Amerika’da uyarlama bir senaryoya sahip olduğu için çok eleştirilmiş olsa da filmin kusurlu kısmı bana göre senaryonun karakterler hakkındaki eksikliği. Filmi izledikten sonra iki ana karakterin çocukluklarının eşit biçimde ele alınmadığı kanısı oluştu bende. Birisinin neden bu işe bulaştığı bize anlatılırken diğeri hakkında sadece ufak parçalara yer verilmiş. Açıkçası senaryo karakterlerin geçmişini bize anlatmada biraz yetersiz kalmış. Yine de The Departed izlenmesi gereken ilk yüz film listesine girebilecek kalitede bir film. Daha önce izlemediyseniz izlediğinizde ben bu filmi nasıl izlememişim diyeceğinize eminim.


İki farklı çocuk, iki farklı öz geçmiş, kendi gibi görünemeyecek hiç bir zaman kendi gibi olamayacak iki çocuk. Ve bu iki çocuk görevlerini yapmaya başladıkları bir anda kendilerini sonunda ölüm olan acımasız bir savaşın içinde bulurlar. Hem de birbirlerini bulmaya çalışırken. 
Filmimiz köstebeklerle dolu bir mafya grubu ve bu mafya grubunu çökertmeye çalışan ancak kendi içindeki köstebekleri de bir türlü temizleyememiş olan bir polis teşkilatının mücadelesini anlatmaktadır. Ancak tehlike dolu bu dünyada her sır gizli kalamaz. Köstebeklerin varlığı anlaşıldığı anda amansız bir mücadele başlar. Köstebeklerin tek istediği farklı kimliklerde yaşamanın ağırlığından kurtulup hayata tutunabilmektir.



Öyle bir film ki etkisinden kurtulmak zaman alacaktır. Bu eşsiz film size yüz elli bir dakika boyunca keyifli zaman geçirme fırsatı sunmakta. Filmin daha başında koltuğunuza iyice kurulacak ve bir saniye bile filmin başından ayrılmak istemeyeceksiniz. Heyecanın sonuna geldiğiniz zaman kesinlikle şaşıracaksınız.  İyi seyirler.
İMDB oranı : 8.5 / 10
Benim notum : 9.4 / 10
Kazandığı akademi ödülleri;
-En iyi film ödülü
-En iyi kurgu ödülü
-En iyi yönetmen ödülü
-En iyi uyarlama senaryo ödülü

8 Haziran 2012 Cuma

This Means War

İki ajan , bir kadın
Bazı filmler vardır ki kesinlikle güzel vakit geçirebilmeniz için yapılmıştır, zamanın nasıl geçtiğini anlayamazsınız. This Means War da öyle bir film işte. Güzel bir film izlemek istiyorsunuz ama hangi tür film tercih etmek istediğinizi kestiremiyorsunuz. Böyle bir zamanda This Means War size çok iyi bir fırsat sunacaktır. Biraz aksiyon , biraz komedi , biraz da romantizm. Hepsi bir filmin içinde. Film günlük hayatta karşımıza çıkabilecek bir durumu film vari bir şekilde bizlere anlatmış ve bence çok da başarılı olunmuş. Kısacası film keyifli vakit geçirebilmenizi sağlayacak her unsura sahip.

Hikayemizi oluşturan temel aslında bir tesadüf. Her şey yiyip içtikleri ayrı gitmeyen çok iyi arkadaş olan ve aynı zamanda da ortak olan iki CIA ajanının(FDR ve Tuck) aynı kıza aşık olmasıyla başlar. İşlerinde çok başarılı olan FDR ve Tuck seçimi şanslı kızımız Lauren’e bırakır ve olanlar olur. Buluşmalar , denemeler derken Lauren akıl danışmanı olan Trish’in de yardımlarıyla sonunda kararını verir. Ancak atlatmaları gereken bir sorun daha vardır.

Film bittiği zaman suratınızda sıcak bir gülümseme bırakacak. Filmin en keyifli bölümü bana göre son kısmı. Şimdiden iyi seyirler diliyorum.
İMDB oranı : 6.4 / 10
Benim notum : 7.5 / 10

4 Haziran 2012 Pazartesi

Project X


Efsanevi lise partisi !
Öncelikle söylemeliyim ki Todd Phillips eğlenmesini çok iyi bilen bir adam. Hangover serisinden sonra Project X'in teması da çılgınca eğlence. Film bir başyapıt olmasa da gerçekten keyifli vakit geçirmenizi sağlayacak türde. Yapacak bir şey bulamayıp canınızın sıkıldığı zamanlar iyi bir alternatif olacaktır. Ancak kamera çekimine değinmeden edemeyeceğim. Kamerayı filmdeki karakterlerden birinin elindeymiş gibi göstermek son yıllarda yaygınlaşmaya başladı. Bir sinemasever olarak bunu anlamlandırabilmiş değilim ben. Bu yöntemin bizi filmin içinde hissettirdiğine inanmayanlardanım, aksine kaliteyi düşürdüğünü savunuyorum. Bu yöntem gerçekten kullanılmak isteniyorsa karakter dışındaki başka bir kamera açısına geçilmesi bana saçma geliyor, "kandırılıyorum" hissi yaratıyor bende. Filmimizde bu yöntemi kullanmış anladığınız üzere. İnsan düşünmeden edemiyor: daha kaliteli olamaz mıydı ?

Hikayemiz  üç "ezik" lise öğrencisinin bir parti planlamasıyla nasıl popüler olduklarını anlatıyor. Aslında partinin pek de planladıklari gibi gittiği söylenemez. İşin eğlenceli kısmı da tam bu noktada başlıyor zaten. Partiye katılan tipler, komşulardan gelen şikayetler, çığrından çıkan olaylar derken parti son buluyor. Partiden sonrası ise tam anlamıyla bir olay. Olay diyorum çünkü ülkedeki tüm talk şovlarda,radyo programlarında bu parti konuşuluyor. Ne de olsa neredeyse ortadan yok olan bir mahalle söz konusu parti sonrasında...

Başından beri anlamış olsak da filmimizin bir seriye dönüseceği ipucusu da verilmiş seyirciye. Çerezlik bir film diyebiliriz ama Project X'in devam filmini kesinlikle izleyeceğimi şimdiden söyleyebiliyorum.

İMDB oranı : 6.6 / 10 
Benim notum : 6 / 10

2 Haziran 2012 Cumartesi

Safe House


Merhabalar, öncelikle söylemek isterim ki ben büyük bir film tutkunuyum. Film izlemek en büyük hobimdir belki de. İzlediğim filmlerden çıkarımlarımı, az çok bu işle ilgili edindiğim bilgileri kaleme dökmek, filmler hakkında düşüncelerimi sizlerle paylaşmak, siz filmi izlemeden önce size o filmle ilgili bir fikir sunmak istedim.Bunu yaparken de işin teknik kısmına fazla girmeden filmleri sinemasever olarak değerlendirmek , en önemlisi sizlerin keyifli vakit geçirmenizi amaçladım.Emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunarak , sizi de fazla sıkmadan hemen ilk yazıma geçmek istiyorum.

Safe House; saf aksiyon !
Bir filmin kapağında Denzel Washington’u görmek film kötü olsa bile izlettirir kendini insana. Ancak Safe House’un  Denzel Washington’un önüne geçtiği aşikar. Kesinlikle izlenmesi gereken bir film. Filmin süresi son senelerde çekilen aksiyon filmlerine nazaran daha uzun. Açıkçası genelde aksiyon filmleri için sürenin uzun olması bir dezavantajdır. Çünkü eğer film gereğinden fazla uzarsa adrenalin ve heyecan tüm filme yayılamaz, bu da izleyicinin filmden kopmasına sebep olur. Ancak Safe House tüm film boyunca adrenalinin bir basamak bile aşağı düşmediği saf bir aksiyon filmi. Film öyle bir başlıyor ki ilk dakikalardan oturduğunuz yere yapışıveriyorsunuz. Bu kadar hızlı başlayan bir filmin sonu nasıl olur diye düşünüp koltuğa iyice yayılıyorsunuz.

Kanıtla Kendini  Matt !
Genç CIA ajanı Matt Weston kız arkadaşıyla sıradan bir hayat yaşarken, tıkılıp kaldığı dört duvar arasından sıyrılmak için terfi ister.  Ancak bir problemi vardır, görevde olduğu süre boyunca yeterli saha tecrübesi  edinememiştir.Ve eline büyük bir fırsat geçer. Yapması gerekenler  doğru kararları vermek ve neredeyse tüm ülkeler tarafından aranan eski CIA ajanı kaçak Frost’a  karşı sorumluluklarını yerine getirmek. Tabi işler göründüğü kadar kolay değildir. Matt öyle bir noktaya gelirki elindeki fırsat düşündüğünden de büyüktür .
Kim bilirdi ki acemi ajan Matt Weston’ın tüm ülkelerin güvenlik sistemlerini tehdit edebilecek bir adam olacağını...
Kısacası , Safe House iyi bir aksiyon filmi olmanın bütün gerekliliklerini taşıyor. İzlenmesini kesinlikle öneriyorum.
İMDB oranı :  7 / 10
Benim notum : 8 / 10